Seçimler sırasında biz her yerde aday olan politikacıları ön planda görüyoruz. Onlar seçimlere katılıyor, bazıları sandıktan seçilerek çıkıyor, kimi başkan, kimi başbakan, kimi belediye başkanı oluyor.
Adayların önemini asla görmezden gelemem, ancak seçimleri kazanmak için kişisel cazibe yalnız başına yeterli değil. Yarım asırdan fazla bir süredir, seçimlerde, stratejiyi belirleyen, adaylara nasıl davranacakları, hangi konuları gündeme taşıyacakları konularında yön veren uzmanlar devrede.
Jacques Seguela adını ülkemizdeki siyasi kampanyaları izlemiş olanlar hatırlar. 1987 seçimlerine gidilirken ANAP’ın başında bulunan Mesut Yılmaz ülkesinde ‘dahi reklamcı’ diye bilinen Fransız Seguela’yı seçim kampanyasında yardımcı olması için Türkiye’ye getirmişti.
Mesut Yılmaz’ın sigarayı ağızlıkla içmesi, çok yavaş konuşması gibi seçmene ters gelebilecek alışkanlıklarına bile müdahale etmişti Fransız reklamcı..
Seguela’nın ‘Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin… O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor!’ adıyla dilimize çevrilen kitabı o yıl en çok satanlar arasına girmişti.
Politikaya strateji uzmanının dahil olması ve seçim kampanyalarının nasıl yürütüleceği konusunda tercihlerin o uzman tarafından belirlenmesi, ilk kez, ABD’deki seçimlerde uygulandı. En başta da muhafazakar Republican Parti’ye mensup politikacılar tarafından…
Onların en ünlüsü Arthur J. Finkelstein’dir (1945-2017).
New York’ta 1970 yılında yapılan senatör seçiminde en şanssız görünen adayı yönlendiren uzman oydu. Onun “Bizim de bir senatörümüz olmasının zamanı gelmedi mi?” sloganıyla yürüttüğü kampanyanın başarısı, ertesi yıl (1971) yeniden seçilmeyi kafaya koymuş olan başkan Richard Nixon’un seçim kampanyasına terfi etmesini getirdi.
Nixon’dan sonra Ronald Reagan’ı başkanlığa taşıyan seçim kampanyasını da Finkelstein yürüttü. Sonraki yıllarda da ABD’de pek çok adayın değişik makamlara seçilmesini sağladı Finkelstein.
Başarısı başka ülkelerin politikacılarının da ilgisini çekince hizmetlerini onlara da sundu Finkelstein.
İsrail’de Benjamin Netanyahu’nun 1996’daki ilk seçim kampanyasının arkasındaki isim oydu. Netanyahu’nun karşısında Şimon Peres gibi güçlü bir rakip olmasına rağmen… “Peres Kudüs’ü bölecek” sloganıyla seçimi Netanyahu’ya kazandırdı Finkelstein.
Finkelstein ve onun yanında yetişmiş George Birnbaum pek çok başka ülkede seçim kampanyalarına akıl sunmayı sürdürdüler.
Macaristan’da Viktor Orban’ı başbakanlığa taşıyan seçimler onların başarısı…
Finkelstein-Birnbaum ikilisi, 2008 seçiminde, Orban’a, “Kendine bir günah keçisi bul; ama çok güçlü ve nefret uyandıran ünlü biri olsun” aklını vermişler.
George Soros ismi ilk 2008 yılında Macaristan seçim kampanyasında ‘günah keçisi’ olarak Viktor Orban tarafından kullanıldı.
İşin ilginç yönü, Orban’ın kendisinin, doğduğu ülke olan Macaristan’da bir üniversite kurmuş ve başarılı öğrencilere burs vererek eğitim imkanı bulmalarını sağlamış Soros’un bir ürünü oluşu…
Orban Macaristan’da Soros tarafından kurulmuş üniversiteden mezun, dört yıl boyunca Soros’un vakfından burs almış biri.
Ardından Netanyahu da İsrail seçimlerinde Soros’u hedef alan kampanyalar yürüttü.
George Soros.. Şeytan..
Yazımdaki bilgileri iki yıl önce bir yabancı yayında karşıma çıkan uzunca bir makaleden edindim. Yazarı İsviçreli bir gazeteci: Hannes Grassegger…
Daha önceki bir yazımda aktardığım makaleden bir bölümü bir de buraya alayım:
“Finkelstein’ın amacı seçmenleri mümkün olduğunca kutuplaştırmak, bir tarafı diğeri aleyhine havaya sokmak. Bunun için kullandığı yakıt ise, korku. (..) Kampanyalarda ilk saldırıya geçmeyen kaybeder. Kişiler üzerinden konuya yaklaşır o. Her kampanyanın yeneceği bir düşmana ihtiyacı vardır. Kampanyaları negatif hale getiren bir teknik bizzat onun tarafından icat edilmiştir: ‘Reddi oylamak’. Bu yolla en tembel seçmeni bile sırf karşı tarafı yenebilmek için kalkıp oy kullanmaya sevk edecek şekilde düşmanı şeytanlaştırmayı öngören bir yöntem…”
Rusya’da, Makedonya’da, en son Donald Trump’ın 2016 seçim kampanyasında hep aynı akıl devredeydi. Soros’u şeytanlaştıran bir söylem ABD’de bile işe yaradı.
Macaristan için kritik 2000 yılı seçiminde önde görünen Sosyalist Parti’yi yenmesini sağlayan Finkelstein-Birnbaum ikilisini Orban’a tavsiye eden kim?
Grassegger bu soruya şu cevabı veriyor: Benjamin Netanyahu…
Kampanyalarda Soros ismi şeytanlaştırılarak kullanılıyor. Kampanyalara bu aklı verenler Finkelstein-Birnbaum ikilisi… Onları Orta Avrupa ülkelerindeki yakın bildiği politikacılara tavsiye edip seçimleri kazanmalarını sağlayan da Netanyahu.
Yukarıdaki paragrafta ismi geçenlerin hepsi –George Soros, Arthur Finkelstein, George Birnbaum ve Benjamin Netanyahu– Musevi. Birnbaum kendisini ‘dindar Musevi’ olarak tanımlıyor. Ancak kendisiyle aynı dinden olan Soros’u ‘nefret objesi’ haline dönüştürebiliyor. Netanyahu da seçim kampanyalarında Soros’u sürekli hedef gösteriyor.
Sayelerinde ‘anti-Semitizm’ pek çok ülkede tavan yapıyor.
Dünyanın en zengin adamı bilinen George Soros kendisinin seçim kampanyalarında ‘nefret objesi’ haline getirilmesinden herhalde memnun değildir; ancak ondan da memnuniyetsizlik anlamına gelecek bir itiraz çıktığını işitmedim.
George Soros politikacılar tarafından suçlandığı konularda herhangi bir ulusal veya uluslararası mahkeme tarafından yargılanıyor mu?
Hayır, yargılanmıyor.
Türkiye’de Soros’la irtibat kurularak yargılanan biri var oysa: Osman Kavala…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün şunu söyledi: “Yatıyorlar kalkıyorlar Kavala.. Kavala… Kavala dedikleri Soros’un Türkiye şubesi…”
Soros’un kendisi yargılanmıyor, ancak onun ‘şubesi olmak’ ülkemizde yargılanmanın ve dört yıl hapiste tutulmanın gerekçesi olabiliyor.
Bir küçük ayrıntı: Yabancı basında çıkan haberlerde -sözgelimi New York Times’ta- Osman Kavala için sürekli ‘yardımsever’ (philanthropist) sıfatı kullanılıyor.
Türkiye, bu haberleri okuyan yabancılar nezdinde, bir yardımseveri hapiste tutmuş oluyor.
Son bir ayrıntı: Dolar bu haftaya 10 TL’ye 25 kuruş eksik olarak (1 Dolar = 9.75 TL) girdi.
Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.